10 Haziran 2018 Pazar

Kuran'da Çocuk Evliliğine İzin Var Mıdır?

Kadınlarınızdan âdetten kesilmiş olanlar ile âdet görmeyenler hakkında tereddüt ederseniz onların bekleme süresi üç aydır. Hamile olanların bekleme süreleri ise doğum yapmalarıyla sona erer. Kim Allah'a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir. (Talak 4)


Talak Suresi 4. ayet birçok insan tarafından düzgün çözümlenmediğinden, adet görmemiş çocuklarla evlenmeye izin olduğu sonucuna varılıyor.


Oysa durumun bunla ilgisi yoktur. Şimdi bu ayeti ikiye ayırarak inceleyelim.

Ayetin ilk kısmı şudur: "Kadınlarınızdan âdetten kesilmiş olanlar ile âdet görmeyenler hakkında tereddüt ederseniz onların bekleme süresi üç aydır."

Bu kısımda boşanmadan bahseder ve boşanma için kadının adet görme durumuna bağlı olarak belirli bir bekleme süresinden bahseder. Sizce neden olabilir? Akla tek neden geliyor: Hamilelik. Evli olduğunuz kadının adet olmamasından dolayı hamilelik şüphesi içerisine girerseniz emin olana kadar bekleyin deniyor.

Bu ilk kısmın hamilelik şüphesiyle ilgili olduğuna kanıt aynı ayette yer alan ikinci kısımdadır:

"Hamile olanların bekleme süresi ise, doğum yapmalarıyla sona erer. Kim Allah'a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir."

İlk kısımda hamilelik şüphesinden bahsedilirken, ikinci kısımda bu şüphenin yerinde olduğunun anlaşılması durumunda yapılması gereken şey belirtiliyor.

Şimdi biraz ayrıntıya girelim:

Boşanma durumunda adetten kesilmiş olanlar (menopoza girdiğini düşündüğünüz) veya adet görmemiş olanlar (1 ay geçtiği halde adet görmeyenler) konusunda hamile olabilecekleri şüphesi varsa 3 adet dönemi bekleyin ki hamile olmadıklarından emin olun deniyor. Çünkü bazen adette  uzun ya da kısa gecikmeler olabiliyor veya menopoza girdiği düşünülen kadınlar birkaç ay sonra adet olabiliyor.  Yani bir kişinin hamile olup olmadığına hızla karar verilemiyor(du).

Burada çok önemli bir ayrıntı var:


HİÇ ADET GÖRMEMİŞ BİR ÇOCUK ZATEN HAMİLE KALAMAZ ve bu çocuk hakkında acaba hamile midir tereddütüne düşülmez. Bu nedenle de tamamen hamilelik şüphesi varken ve hamilelik durumunda boşanmak icin beklemekle ilgili bu ayette henüz hiç adet görmemiş çocuklardan bahsediliyor olması olanaksız.

Özetle, bu ayette amaç hamile kadınları mağdur etmemek, boşanmak için doğumu beklemektir. Ancak hiç adet görmemiş çocuklarda böyle bir durum söz konusu olamaz. Ayet iyi anlaşılırsa, "adet görmemiş"ten kastın "hayatında hiç adet görmemiş çocuk" olamayacağı yargısına varılır.

Şimdi bu yargıyı, yetimleri evlendirmek için evlenme çağına gelmenin yanında olgunluk aranması gerektiğini söyleyen #şu ayetle taçlandıralım:


Yetimleri evlenme çağına gelmelerine kadar deneyin. Olgunluğa erdiklerini hissederseniz mallarını kendilerine teslim edin. Büyüyecekler diye o malları israfla ve çarçabuk yemeyin. Zengin olan dokunmasın. Fakir olan da uygun bir şekilde yesin. Mallarını kendilerine teslim ettiğinizde yanlarında şahit bulundurun. Hesap görücü olarak Allah yeter. (Nisa 6)

-Ceylan-

4 Haziran 2018 Pazartesi

Tanrının Kodu: 19

19 hakkında daha önce bir şeyler duymuş olabilirsiniz. Şimdi lütfen ön yargılarınızı ve kafanızdaki eleştirileri bir kenara bırakarak samimi bir şekilde, gerçekten anlamaya çalışarak okumaya başlayın. Eleştirilerinize son bölümde cevap veriyorum. Başka eleştirileriniz varsa yorum kısmına yazabilirsiniz.

Tanrıya veya dinlere inancı olmayan insanlar ayetlerde bit yeniği aramakta, toplumsal yaşantısından çok farklı bir yaşam tarzı öneren ayetleri tanrıya konduramamakta, birtakım ayetleri kitap yazarının şahsi çıkarları için yazılmış olarak görmektedir.

Günümüz toplumunda gelişen beynimiz ayetleri kendi algısına göre değerlendirmektedir. Bu yüzden ayetler şüpheleri yok edememekte ve hatta kimi zaman artırmaktadır.

Günümüz toplumundaki birtakım kurallar doğru olanı gösterecek diye bir şey yoktur. Sadece yetiştiğimiz kültür bize o kuralları "normal" olarak gösterecek, bizim o kuralları doğru olan şeklinde algılamamıza neden olacaktır. Algı yanıltıcıdır. "Elbise ne renk", "Laurel mi Lanny mi" örneklerini çoğunuz hatırlayacaktır. Bu yüzden algıya değil, tanrının sunduğu gerçekliğe güvenmek, yaratılmışlar olarak yaratanın isteklerini kabul etmek gerekir. 

Ancak bunun için tanrının gerçekliği olarak sunulan kitapların gerçekten de tanrıdan geldiğinden emin olmak gerekir. Bu emin oluştan sonra kişi teslim olabilir ve "Evet bazı şeyleri aklım almıyor, evet bazı şeyleri kötü algılıyorum ancak gerçek olan tek şey tanrının sunduğu gerçekliktir" diyebilir.

Peki nasıl emin olunabilir? Ya da ben İslam'dan dönmüş bir Deist iken nasıl emin oldum?

Tanrı'nın kodu, Yaşar Nuri Öztürk'ün deyimiyle Allah'ın imzası olan 19 ile.

Her şeyden önce, Müddesir Suresi'nde 19 sayısına dikkat çekilmiştir ve bu sayıya böyle dikkat çekilmesine, sistem bilgisayar yoluyla keşfedilmeden önce (1974'ten önce) anlam verilememiştir. Kitaba gömülmüş, 1974 yılına kadar hakkında bilgi olmayan, günümüzde bile tam anlamıyla bilinmeyen, beni Deist iken Müslüman yapan bu gizli koddan bahsedilen surenin adı Müddesir. Müddesirin kelime anlamı ise çok ilginç:











Sure "Ey gizlenen! Kalk ve uyar" diye başlıyor. Burada hem peygambere, hem 19 sayısına gönderme olduğunu düşünüyorum.



Gelelim surede 19'a dikkat çekilen kısma:


16. Hayır, umduğu gibi olmayacak. Çünkü o, bizim âyetlerimize karşı inatçıdır.
17. Ben onu dimdik bir yokuşa sardıracağım.
18. Çünkü o, düşündü taşındı, ölçtü biçti.
19. Kahrolası nasıl da ölçtü biçti!
20. Yine kahrolası, nasıl ölçtü biçti!
21. Sonra derin derin düşündü.
22. Sonra yüzünü ekşitti, kaşlarını çattı.
23, 24. Sonra arkasını döndü ve büyüklük taslayıp şöyle dedi: "Bu ancak nakledilegelen bir sihirdir."
25. "Bu, ancak insan sözüdür."
26. Ben onu Sekar'a sokacağım.
27. Sekar'ın ne olduğunu sen ne bileceksin?
28. Geride bir şey koymaz, bırakmaz.
29. İnsanlar için levhalardır.
30. Onun üzerinde on dokuz.
31. Ateş halkını meleklerden başkası kılmadık. Onların sayısını inkar edenler için bir imtihan vesilesi yaptık ki kendilerine kitap verilenler kesin olarak bilsinler, iman edenlerin imanı artsın, kendilerine kitap verilenler ve mü'minler şüpheye düşmesin, kalplerinde bir hastalık bulunanlar ile kâfirler, "Allah örnek olarak bununla neyi anlatmak istedi" desinler. İşte böyle. Allah dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola iletir. Rabbinin ordularını ancak kendisi bilir. Bu, insanlar için ancak bir uyarıdır.



Özetle, Sekar insanlar için levhalardır (göstergelerdir) ve üzerinde 19 vardır. Ateş halkının sayısı (19) iman edenlerin imanını artıran bir delil; iman etmeyenlerin ise anlamadığı, belki alay ettiği bir imtihandır. Günümüz için gönderilen bu matematiksel delile burun kıvıranlara ise "kahrolası, nasıl da ölçtü biçti?" denmiştir. 




Peki nasıl bir şey bu Allah'ın imzası olan 19?


Allah Kuran'daki metinleri 19 sayısını kullanarak örüntülendirmiştir. Bu örüntülere bakan insan, bunun bir tesadüf olmadığını, ya da tanrısal bir ilim olmadan yapılamayacağını anlar. Yazıyı çok uzatmak istemediğim için, 19 sisteminin alt sistemlerinden yalnızca birini anlatacağım. Diğerleri için Gürkan Engin'in "Kuran'da Matematiksel Sistemler" isimli oynatma listesine bakabilirsiniz.

Benim bahsedeceğim alt sistem, "Ha-Mim". 19'un keşfedildiği yıl olan 1974 senesine kadar, Kuran'da bazı surelerin başında geçen bu gizemli harflere anlam verilememiştir. Bu surelerde geçen Ha ve Mim harflerinin sayıları üzerinde çok ilginç bir 19 örüntüsü vardır.

Görelim (tıklayıp büyütün):


  • Bunlar rastgele seçilmiş sureler değil; Ha-Mim ile başlayan sureler.
  • Bunlar Ha-Mim ile başlayan sureler arasından işimize geldiği gibi seçilmiş sureler değil, Ha-Mim ile başlayan tüm sureler.
  • Bunlar kafamıza göre bölünmüş tablolar değil. Şura Suresi diğer surelerin aksine yalnızca Ha Mim ile değil, Ha Mim Ayn Sin Kaf ile başlıyor. Yani bu surede kasıtlı bir işaretleme var. Bu nedenle tabloları bölme işlemi bu sure baz alınarak yapılıyor.
  • Bu tablolarda yalnızca Ha ve Mim geçiş sayılarının toplamı 19 değil; ayrıca ha mim geçiş sayılarının toplamı 19 çarpı X iken, ha ve mimin geçiş sayılarının rakamları toplamı ise tam olarak X kadar (Tabloların en etkileyici yanı). 
  • Bu tabloların her birinde, tüm sureler için aynı yöntem kullanılıyor. Şu surede geçen ha sayısını, şu surede geçen mim sayısını, şu surede geçen ha ve mim sayısı toplamlarını kullanalım şeklinde bir rastgelelik değil, tam bir sistemlilik var. 


Şimdi düşünün; hem böyle tablolar elde edeceksiniz, hem de yazdıklarınız anlamlı olacak. Allah ilmini ve sanatını konuşturmuş.

Samimi bir şekilde inceleyen insan, bu tablolara tesadüf diyemez. Kasıtlı olarak oluşturulmuş der. Ondan sonra şu 3 önemli soru ortaya çıkar:

1. Peygamber döneminde bilgisayar yoktu, böyle bir sistem oluşturabilirler miydi? Ben uğraşırsam, bilgisayar yardımı olmadan benzer tabloların çıkacağı bir anlamlı metinler topluluğu oluşturabilir miyim? (Lütfen benim yaptığım gibi elinize bir kağıt kalem alın ve bir benzerini oluşturmaya çalışın. Ya yapamayacaksınız ya da saatlerce uğraşmanız gerekecek.)
2. Benzer bir metinler topluluğu oluşturamadım ama oluşturabilseydim bile; öyle hemen keşfedilemeyeceği, uzun yıllar sonra keşfedileceği belli olan bir şey için oturup saatlerce uğraşır mıydım? Benim bundan ne çıkarım olurdu?

3. Oturup uğraşsaydım ve oluşturabilseydim bile o günün insanlarına bunu gösterip "Bakın kitapta böyle etkileyici ve tanrı eliyle oluşturulmuş bir sistem var. Haydi şimdi gelin ve bana topladığınız ganimetleri verin" deseydim, Allah'la konuşan tuvalet taşıyla (!) ilgili rivayet bile varken, böyle etkileyici bir sistem hakkında hiç mi rivayet olmazdı? Dahası 10'luk sistem 650'li yıllarda ortaya çıkmış, Araplarca 8. yüzyılda bilinmeye başlamış, 825 yılında Harezmi tarafından bu konuda bir kitap yazılmıştır (Kaynak). 10'luk sistem kullanılarak 19'la kodlanmış Kuran ise bundan çok önce inmiştir. Bu sistemin daha ileriki toplumlara delil olarak oluşturulduğu ortada.

Hani hep deriz ya, neden geçmiş toplumlara deliller gösterilmiş de bize gösterilmemiş diye. Bizim için gönderilen delil gözlerimizin önünde çarpıcı bir şekilde duruyor. Yeter ki o "ne biçim ölçüp biçenlerden" olmayalım.




Sisteme gelen bazı eleştiriler ve bu eleştirilere cevaplar aşağıdadır:



Eleştiri 1: Kafanıza göre toplama çıkarma yapıyorsunuz.
Bunun böyle olmadığını burada -özellikle yazının "Peki nasıl bir şey bu Allah'ın imzası olan 19?" kısmında-kanıtladığımı düşünüyorum. Ancak farkındayım ki, birçok kişi -19'u keşfeden kişi de (Reşat Halife veya Rashad Khalifa) dahil olmak üzere- 19 sisteminin heyecanına kapılıp çok basit bazı tesadüfleri sistemin parçası gibi sunmakta, bu da 19 sistemine olan güveni azaltmaktadır. Lütfen "rastgele sayı toplulukları" ile "kasıtlı olarak bir araya getirilmiş sayılar" arasındaki farkı anlayalım.


Eleştiri 2: Bu numerolojidir.
Numeroloji herhangi bir sistemlilik içermez. Tam bir rastgelelik vardır. Ayrıca numerolojide sayılara çeşitli anlamlar yüklenerek ortada metinden bağımsız bir mesaj olduğu iddiasında bulunulur. 19 sisteminde böyle durumlar yoktur. Yukarıdaki tablolarda ne bir rastgelelik var, ne de bir "aslında bu surelerde şu mesaj var" iddiası.


Eleştiri 3: Sayımları hatalı yapıyorsunuz.
Kesinlikle hayır. En azından Ha-Mim tabloları için bunu söyleyebilirim çünkü bizzat kontrol ettim. Dilerseniz siz de teker teker sayabilir veya Zikra 1974 isimli programı kullanarak saydırabilirsiniz.


Eleştiri 4: Sisteme Kuran'ı uydurmaya çalışıp Tevbe Suresi'nin son iki ayeti Kuran'dan değildir diyorsunuz.
Müslümanların on dokuz sistemine ısınamamasının en büyük nedeni, on dokuz sistemini tanıtan kişilerin genellikle Tevbe 128-129'un aslında Kuran ayeti olmadığını iddia etmesidir. Bu iddia size göre kabul edilemez bir iddia ise, bu on dokuz sisteminin kabul edilemez olduğu anlamına mı gelir?

Bu videoya bakarsanız, bu iki ayetin alt sistemlerden birini bozduğunu görürsünüz. Bu durum iki olasılık dahilinde meydana gelmiş olabilir:

1) Sureye ekleme yapılmıştır. 
Peki bu, zikrin korunmadığını mı gösterir? Hayır. Aksine zikrin bir sistem yardımıyla korunduğunu gösterir. Sistem bize "Dikkat! Alt sistemlerden birinde bozulma meydana gelmiş. Bu kısmı kontrol et" diye uyarı verir. Kaldı ki Tevbe'nin son iki ayeti Kuran'ın genel mesajına bir şey katmıyor çünkü yeni bir şey söylemiyor. Ancak göstergelere rağmen bu iki ayetin sonradan eklendiği düşüncesini içinize sindiremeyebilirsiniz. Belki de haklısınızdır. Bu durumda ikinci olasılığı düşünebilirsiniz.

2) Allah "on dokuz" delilinin içine biraz şüpheli durum katmak istemiştir. Allah, delillerini imtihanı bozmamak için hep insanın içinde şüphe uyandıracak şekilde gönderir. 

Eğer delillerin içine biraz şüpheli durum katılmasaydı bu bir imtihan olmazdı ve iman etmemiz için bize süre tanınmazdı. Bakın ne diyor Allah:

Ve: “Ona bir melek indirilseydi, olmaz mıydı?” dediler. Şâyet bir melek indirseydik, mutlaka iş, olup bitirilirdi. Sonra (onlara) mühlet verilmez. (Enam 8)

Hangi olasılık işin doğrusu olursa olsun değişmeyen gerçek, bu iki ayetin on dokuz sisteminin BİRBİRİNDEN BAĞIMSIZ alt sistemlerinden YALNIZCA BİRİNİ bozduğudur. On dokuz sistemi ortadan kalkmaz veya sistem olma özelliğini yitirmez çünkü bu sistemin Ha-Mim tabloları gibi, bu iki ayetten etkilenmeyen daha birçok alt sistemi vardır. İnanıyorum ki gelecekte bilgisayarların da gelişmesiyle birçok alt sistem daha keşfedilecektir. 

Sonuç olarak, Tevbe 128-129 Kuran'dan olsun veya olmasın, Kuran'da on dokuz sistemi vardır. 


Eleştiri 5: Dinsizdeist isimli blogta besmeledeki 19 örüntüsünün benzeri yapılmış.
Hayır, o kadar kolay değil :) Bunun cevabı için tıklayın.


Eleştiri 6: Bu tablolarda neden bu yöntem var? 19 çıkarmak için zorlamışsınız. Neden başka yöntem değil de bu?
Tabii ki kodlama belli bir yöntemle olacak. Bu yöntem Allah'ın tercihine kalmıştır. Tıpkı mesajını şifreleyen bir yazılımcının dilediği anahtarı (19) ve dilediği yöntemi (şifreleme algoritması) seçmesi gibi. Bize düşen bu yöntemi keşfetmek. Yöntemi biz seçmiyoruz, sadece keşfediyoruz.

19 sistemi, içinde birbirinden bağımsız alt sistemler barındırır. Allah bu sistemlerin her birinde farklı yöntem kullanmayı tercih etmiş olabilir. Mühim olan bu yöntemlerin her birinin insan eliyle, tanrısal bir müdahale olmadan uygulanıp uygulanamayacağıdır.


Eleştiri 7: Sistemi tanıtan Reşad Halife, elçi olduğunu iddia ediyordu.
19 sisteminin reddedilmesinin büyük nedenlerinden bir diğeri. Burada bu iddianın doğruluğunu tartışmayacağım. Ancak böyle bir sebeple sistemi yalanlamanın nasıl bir şey olduğuna örnek olarak şunu verebilirim:

Diyelim ki Einstein Görelilik Kuramı'nı bulduktan sonra "Tanrı'nın yarattığı evrenin işleyişini çözebiliyor ve insanlara aktarabiliyorsam, ben tanrı tarafından görevlendirilmiş biri olmalıyım" diyerek kendini peygamber ilan etti.

Bu durumda görelilik diye bir şey yoktur mu derdik, yoksa Einstein PEYGAMBERLİĞİ KONUSUNDA yanılıyor veya yalan söylüyor deyip, Görelilik Kuramı'nı ciddiye almaya devam mı ederdik?

19 sisteminin reddedilmesinin arkasında, büyük ölçüde insanların elma ile armudu karıştırması yatmaktadır.

Burada eleştirilebilecek bir nokta da Reşad Halife'nin ve Edip Yüksel'in numerolojik bazı bulguları da sisteme dahil etmesidir. Maalesef sistemi bulan ve yayan kişiler de bu hataya düşebiliyor. Ne de olsa onlar da insan. Yanlışları olması, savundukları doğruları da yanlış yapmaz.


Eleştiri 8: 19, Kurancılık akımının bir uzantısıdır. Ben bir sünni olarak 19'a inanmamalıyım.
Yine bir elma ile armudu karıştırma meselesi. 19 ile Kurancılık birbiriyle doğrudan ilgisi olmayan şeylerdir. Peki neden 19'u savunan kişilerin çoğu, yalnız Kuran'ı dinin kaynağı olarak görme eğilimindedir? Bunun en büyük nedenlerinden biri, 19'u keşfeden kişinin (Reşad Halife) ve o öldükten sonra 19'u anlatmaya devam eden arkadaşı Edip Yüksel'in Kurancı olmasıdır çünkü onların takipçilerinin çoğu onlar gibi Kurancıdır. Bu nedenle 19 sistemi büyük ölçüde Kurancılar tarafından sahiplenilmiştir. Ancak Kurancı olmadığı halde 19 sistemine şahitlik edenlerin sayısı artmaktadır.


Delil ortada ancak her delil gibi bu delil de inkarda inat eden insanlar tarafından hep daha fazlası istenerek reddediliyor.

Dediler ki: “Yerden bize bir pınar fışkırtmadıkça; yahut senin hurmalardan, üzümlerden oluşan bir bahçen olup, aralarından şarıl şarıl ırmaklar akıtmadıkça; yahut iddia ettiğin gibi, gökyüzünü üzerimize parça parça düşürmedikçe; yahut Allah’ı ve melekleri karşımıza getirmedikçe; yahut altından bir evin olmadıkça; ya da göğe çıkmadıkça sana asla inanmayacağız. Bize gökten okuyacağımız bir kitap indirmedikçe göğe çıktığına da inanacak değiliz.” De ki: “Rabbimi tenzih ederim. Ben ancak resûl olarak gönderilen bir beşerim.” (İsra 93)


Artık 19'u genel hatlarıyla biliyor ve 19'a getirilen eleştirilerin yersiz olduğunu görüyorsunuz. Kalkın ve uyarın.


Not: Diğer alt sistemler için Gürkan Engin videolarını izlemeyi unutmayın.



-Ceylan-

Hadislere Ne Zaman İhtiyaç Duyarız?

Kur'an yasakları, sevapları, özgürlükleri belirten, yol gösterici olmak üzere yeterli bir kitaptır:
Allah size kitabı detaylandırılmış bir halde indirmişken Allah’ın dışında bir hakem mi arayayım? (Enam 115)

Muhammed Peygamber'in Kur'an içinde geçmeyen herhangi bir hükmü rivayet edilmişse burada 3 durum vardır:

1) Bu hadis Kur'an'daki hükümlerle paralellik gösteriyordur. Bu durumda bu hadise gerek yoktur, Kur'an'da zaten o konudaki hüküm belirtilmiştir . Sonuç: Bu kategorideki hadisler gereksizdir.

2) Bu hadis Kur'an'daki hükümlerle çelişiyordur. Bu durumda hadisin sahih olmadığı kesindir, reddetmek gerekir. Sonuç: Bu kategorideki hadisler reddedilmelidir.

3) Bu hadisi kendisiyle teyit edebileceğimiz herhangi bir Kur'an hükmü yer almamaktadır. Yani hadisin sahih olup olmadığı bilinemez, çünkü Kur'an'la teyit edilme şansı yoktur. Peki bu durumda ne yapılması gerekir?

Bu 3. durum da kendi içinde dallara ayrılır.

a) Bu hadis, hakkında Kur'an hükmü olmayan bir şeyi helal veya sevap olarak nitelemiştir. Oysa Yusuf 40'ta hüküm yetkisinin sadece Allah'ta olduğu yazar. Yani sevap veya günah konusunda yetkili tek mercii Allah'tır. Bu yüzden Muhammed peygamber, hakkında direkt bir Kur'an hükmü olmayan bir şeyin sevap olduğu kararını veremez. Muhammed peygamberin Allah'ın ona bildirdiği, Kur'an'da belirtilmemiş bir hükmü bildirmesi gibi bir durum da söz konusu olamaz. Sizce insanlar arasında 1 gün içerisinde yayılan bir dedikodu bile herkese farklı şekillerde ulaşıyorken; Allah herhangi bir hükmün gelecek nesillere aktarılması için sözlü aktarım yolunu seçer mi? Yalan bir hadisten yola çıkarak Allah'ın o şeyi sevap kıldığını iddia etmek, "Hüküm ancak Allah'a aittir" (Yusuf 40) ayetine terstir. Sonuç: Bu kategorideki hadisler Allah'ın kullarına kılavuzunda bildirmediği birtakım hükümler(!) içerdiği için ve insanlara hüküm bildirmek için sözlü iletim gibi sakat bir yolu seçmeyeceği, sadece Kur'an üzerinden hüküm bildireceği için reddedilmeli. 

b) Bu hadis, hakkında Kur'an hükmü olmayan bir şeyi haram veya günah olarak nitelemiştir. Bu durumda da a maddesinde bahsedilen şeyler geçerli. Bunlarla beraber, eğer sahihliği belirlenemeyen bu hadis eğer yalan bir hadisse, Kur'an'da günah olduğu belirtilmeyen bir şeyi günah olarak kabul etmiş olursunuz. Yani tanrının helal kıldığını haram kılmış olursunuz. Bunu yapmaksa şu ayete göre hatalı bir davranıştır: Ey Peygamber! Karılarını hoşnut edeceksin diye, Tanrı’nın sana helal kıldığını neden haram yaparsın? (Tahrim Sûresi 1. ayet) Sonuç: Bu kategorideki hadisler, helal kılınanı haram kılma riskinden dolayı, ayrıca bir önceki maddedeki gibi sebeplerden dolayı reddedilmeli. 

c) Bu hadiste "Şöyle yaparsanız iyi olur, böyle yapmasanız keşke." şeklinde, Muhammed peygamberin önerisi olan, sevap ya da günah olmayan şeylerden bahsedilmiştir. Bu durumda da dikkate almak çok da önemli değildir, çünkü herhangi bir zorunluluk içeren bir durum yoktur ortada. E hem ortada bir zorunluluk yok, hem de gerçekten peygamberin önerisi olduğu bilinmiyor. Bu durumda dikkate almanın pek anlamı yok, hatta dikkate almanın hataya götürmesi de muhtemel. Sonuç: Bu kategorideki hadislere uymak konusunda zorunluluk hissetmek riskli bir külfetten başka bir şey değil. 


Genel Sonuç: Tüm durumları incelediğimizde hadislere tek bir durumda bile ihtiyaç duyulduğu görülmüyor. Yani hadislere kaynak olarak ihtiyaç yoktur ve hatta birçok durumda hadisler zararlıdır. Bu durumda Allah'ın sözü (hadisi) olan korunmuş Kur'an dururken peygamberden olduğu İDDİA edilen ve birçoğunun Kuran'la çeliştiği görülen korunmamış sözlere (buna kanıt niteliğinde yüzlerce hadis gösterilebilir) sırtını dayamak neden?


Şu ayetlere dikkat:

İşte bunlar Allah'ın ayetleridir, bunları sana dosdoğru okuyoruz. Öyleyse onlar Allah'tan ve O'nun ayetlerinden sonra, hangi söze iman edecekler? (Casiye 6)  (Burada söz anlamına gelen hadis kelimesi vardır metnin Arapçasında)


Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz. (Kehf 26)

Onun size, “Melekleri ve peygamberleri ilâhlar edinin.” diye emretmesi de düşünülemez. Siz müslüman olduktan sonra, o size hiç inkârı emreder mi? (Ali İmran 80) (Gerçekten peygamberin ağzından çıkmış olan şeyleri kesin doğrular olarak kabul etmek onu rab edinmektir. Günümüzde bunun da ötesine geçip onun ağzından çıkıp çıkmadığı belli olmayan hadisler kesin doğru kabul ediliyor)


Yemin olsun ki, resullerin hikâyelerinde, aklını ve gönlünü çalıştıranlar için bir ibret vardır. Bu Kur'an, uydurulacak bir hadis/bir söz değildir; aksine o, önündekini tasdikleyici, her şeyi ayrıntılı kılıcıdır. İnanan bir topluluk için de bir kılavuz ve bir rahmettir. (Yusuf 111) (Yine burada da hadis kelimesi kullanılmıştır metnin orijinalinde. Bu ayetten "Resullerin hikayelerinden elbette ibret alın, ama bunu uyduruk sözlerle değil Kuran'da ayrıntılı olarak anlatılmış kıssalarla yapın" mesajı alabilirsiniz.)

Muhammed peygambere saygı ve sevgi duymak başkadır; ona atfedilen kaynağı belirsiz sözlere saygı ve sevgi beslemek, o sözleri hakem edinmek başkadır. Dini yaymakla görevli lider olan Peygambere itaat etmek başkadır; ona isnat edilen birtakım sözlere itaat etmek başkadır. Günümüzde yaşasaydı Kuran'ı tek kaynak olarak kabul edenler de ona itaat edecekti. Bunun ayırdını yapabilirsek "Dinin tek kaynağı Kur'an'dır" düşüncesinin çarpık değil, olması gereken düşünce olduğunu anlarız. 


-Ceylan-